—————————————————-
Anka Novel
[Çevirmen: Kül]
[Prova Okuyucu: Kül]
—————————————————-
Bu bölüm 18 yaşıdan küçükler için uygun olmayan içeriğe sahiptir.
Eğer 18 den küçükseniz lütfen bu bölümü okumayın!
Bölüm fan servis bölümü yani ana hikayeden bir şey kaçırmayacaksınız.
Bölüm 24: Elimden Daha Büyük
Mercan resiflerinin arasından yüzerken bir sorun ortaya çıktı.
…Göğsü dar girişte sıkışmıştı.
“…”
Neo ve Amelia ona garip bakışlarla baktılar.
Neo başını çevirip bilinçsizce Elizabeth’i Amelia ile karşılaştırdı.
“Gelişime açık bir alan var.”
Hayal kırıklığıyla başını salladı.
Görünüşe göre Amelia annesinin iyi özelliklerini miras almamıştı.
Ya da belki de Amelia biyolojik annesine çekmişti?
Neo, Elizabeth’in ikiz kız kardeşini hiç görmediği için bunu bilemezdi.
“Anne, yardım ister misin?”
Denizin altında bir dalga geçti ve aniden deniz tabanı kilometrelerce parçalandı.
Elizabeth, sualtı manzarasını değiştirdikten sonra onlara döndü.
“Amelia klostrofobik, bu yüzden girişi genişlettim. Artık rahatsız olmamalısın.”
“Ha? Ben klostrofobik değilim…”
“Öylesin tatlım. Sadece daha önce kapalı bir alanda bulunmadığın için bilmiyorsun.”
İfadesiz yüzü, bu konuyu bir daha asla açmamasını söylüyordu.
Neo, gözlerinin uygunsuz yerlere kaymadığını söylerse yalan söylemiş olurdu.
Elizabeth onu yakalamadan bakışlarını başka yere çevirdi.
Sualtı mağarasına girdiklerinde sabah olmuştu.
Neyse ki Elizabeth’in öfke patlaması mağarayı tahrip etmemişti.
Amelia kısa bir dinlenmenin ardından sualtı mağarasından çıktı.
Yiyecek dışında hiçbir şey almadan Denizkızı Ülkesinden kaçtılar.
Amelia şehirden temel ihtiyaçları alırken, Neo ve Elizabeth İlahi Su göletini kullanacaktı.
“Sen önce gölette yıkanabilirsin,” dedi Elizabeth.
Neo reddetmedi.
Elizabeth’in başka yöne baktığından emin olduktan sonra, kıyafetlerini çıkardı ve İlahi Su göletine oturdu.
Yorgunluğunun kaybolduğunu hissedebiliyordu.
Elizabeth’in tavsiyesine uymak iyi bir fikirdi.
Tam da bunu düşünürken, Elizabeth havuza girdi…
Çıplak.
Neo’nun zihni, bozuk bir kaset çalar gibi sahneyi tekrar tekrar oynattı.
Elizabeth’in ince beyaz boynu, narin omuzlarına uzanıyor ve oradan da mükemmel oranlarda bir göğüse iniyordu.
Belinin inceliği, kalçalarının yumuşak kıvrımlarını vurguluyor ve akıcı bir zarafetle hareket ediyordu.
Her adım attığında, ikiz dağlar hafifçe titriyordu.
BDG’lerdi.
Büyük, dolgun ve güzel.
Kollarının hareketleriyle sallanıyorlardı, sanki garip bir çekim gücü var gibi.
Neo, Elizabeth havuza oturduğunda ve göğüsleri suda yüzdüğünde biraz şaşırdı.
Kanı beline hücum etti ve gözyaşları akan bu manzaraya küçük kardeşi selam veriyor gibi hissetti.
“Bu kadar açıkça bakmamalısın,“ dedi Elizabeth gülümseyerek.
“Havuzda biri olmasına rağmen çıplak gelen ben değilim,” dedi. “Ayrıca, ben sana kendimi gösteriyorum. Yani eşit bir takas.”
Elizabeth onun cesaretine güldü.
Onunla göz teması kurduktan sonra aşağıya baktı.
Gözleri hafifçe büyüdü.
“Elimden daha büyük,” dedi şaşkınlıkla.
Neo’nun gülümsemesi dondu.
“Amelia seni çıplak gördüğünü söyledi. Bunu gördükten sonra korkmasına şaşmamalı.”
Elizabeth, küçük, yumuşak ellerinin başparmağını ve küçük parmağını uzatarak sanki uzaktan ölçüyormuş gibi yaptı.
Neo nasıl cevap vereceğini bilemedi.
Bu dünyaya geldikten sonra çok şey öğrenmişti.
Ama bu tür bir ayartmaya nasıl cevap vereceği konusunda hiçbir hazırlığı yoktu!
Acı eşiği, ölüm aurası ve öteki dünyaya ait refleksleri.
Hiçbiri işe yaramıyordu!
Neo içgüdülerinin peşinden gitmekten kendini alıkoymak zorunda kaldı.
Elizabeth’in yüzündeki kızarıklığı fark etmedi.
“Konuyu saptırmayalım. Buraya anlaşmamız olan Titreme dereceli Büyüyü öğretmeye geldim,” dedi, kızaran yüzünü saklayarak.
“Burada mı?”
“İlahi Su göleti, İlahi Enerjini hızlı bir şekilde yenilemene yardımcı olacak. Büyüyü daha hızlı öğrenmek için burası iyi bir yer.”
Neo’nun beyni ona Büyünün önemli olduğunu söylese de, küçük kardeşi her şeyin güçle ilgili olmadığını ve bazı fırsatların hayatta bir kez karşımıza çıktığını açıklamıştı.
Neo, küçük kardeşine hak verdi.
Elizabeth’e yaklaştı.
“Büyüyü öğrenebiliriz, ama önce bana şunu öğretmelisin…”
“Siz ikiniz ne yapıyorsunuz?”
Amelia’nın buz gibi sesi yankılandı.
Neo başını çevirdi ve onu mağara girişinde fark etti.
Amelia ona soğuk ve tiksinti dolu bir bakışla bakıyordu.
Onu gören küçük kardeşi anında uykuya daldı.
Arzuları yok oldu ve ahlaksız cazibelerin boşuna olduğunu anladı.
Neo göletten çıktı.
Giysilerini giymeden önce havluyla kendini kuruladı.
“Neden hep en kötü zamanda geliyorsun? Çıplak insanları dikizlemek senin hobin mi?” dedi.
“S-sen!”
Sanki ölümcül düşmanıymış gibi ona öfkeyle baktı.
Annesiyle ateşli bir şekilde oynaştığını düşünürsek, bu pek de yanlış sayılmazdı.
“Neden onunla çıplaktın anne?!”
Neo ile konuşmanın bir kayaya bağırmak gibi olduğunu fark edince Elizabeth’e döndü.
“Giysilerimi mahvetmek istemedim,“ diye cevapladı Elizabeth, yüzü kızarmış halde.
Şu anda Neo’nun yanında olduğundan daha utanmış görünüyordu.
“Ne demek istiyorsun?” Amelia gözlerini kısarak sordu.
“Paramız yok. Üzerimdeki kıyafetleri mahvedersem giyecek hiçbir şeyim kalmazdı,” diye bir bahane uydurdu.
Amelia’nın yüzü sertleşti.
Öfkeyle, Denizkızı Ülkesinden para, silah ve başka hiçbir şey getirmeyi reddetmişti.
Yiyecekler bile Elizabeth’in vahşi doğadan topladığı meyvelerden ibaretti.
O zamanlar Amelia, ülkesinden hiçbir şey almaktansa ölmeyi tercih edeceğini söylemişti.
Parasız olmaları onun suçu değildi.
Ama isteseydi para getirebilirdi.
Tamamen suçsuz değildi.
—————————————————-
Anka Novel
[Çevirmen: Kül]
[Prova Okuyucu: Kül]
—————————————————-
Yorum
Duygularını ifade et
0 İfade