
—————————————————-
Anka Novel
[Çevirmen: Kül]
[Prova Okuyucu: Kül]
—————————————————-
Bölüm 26: Bilinmeyen Arayan
“Beni kurtardığın için ödül…”
Uyuyakalmış Amelia’ya baktı.
“Şu anda sana veremem. Silahı istediğine göre nedenini biliyorsundur.”
Poseidon’un Trident’inin kopyası güçlü bir silahtı.
Ama ondan daha güçlü silahlar da vardı.
Trident’in özel olmasının nedeni, Ölümsüz Katil özelliğiydi.
Neo gibi Ölümsüz varlıkları öldürebilirdi.
Silah güçlü olduğu için ona ihtiyacı yoktu.
Silahı kendisi alarak, başka kimsenin eline geçmemesini sağlamak istiyordu.
Sonuçta, onun Hades’in akrabası ve Ölümsüz olduğu haberi yayıldığında, dünya güçleri onu potansiyel olarak tehlikeli bir yarı tanrı olarak işaretleyecek ve çılgına dönmesi veya asi olması durumunda onu kontrol altına almak için yöntemler arayacaktı.
Sadece o değildi.
Güçlü yarı tanrılar ve güçlü soylu yarı tanrılar için bir karşı strateji oluşturulmuştu.
Bu gerekli bir uygulamaydı.
Çünkü yarı tanrılardan, Dış Tanrılar’ın cazibesine kapılıp taraf değiştirenler nadir değildi.
“Merak etme. Sözümden dönmeyeceğim. Silahı sana vereceğim.
Şu anda Columbus Dağı’nın altında mühürlenmiş durumda. Mühürü kırmak için zamana ihtiyacım var. Akademi’ye gitmen gerektiği için, oraya getirdiğimde sana vereceğim.”
Elizabeth ölümüne hazırlıklıydı.
Poseidon’un Trident’i gibi tehlikeli bir silahı sakladığından emin olmuştu.
Yanlış ellere geçmesi kesinlikle engellenmeliydi, aksi takdirde sonuçları felaket olurdu.
“Anlıyorum,” dedi Neo.
Silahı almak için sabırsızlanıyordu.
Bir gün daha dinlendikten sonra şehre doğru yola çıktılar.
Okahama Plajı’nın tenha bir köşesine vardıklarında Amelia ve Neo ejderhadan indiler.
“Gerna’yı güvenli bir yere bıraktıktan sonra geri döneceğim,” dedi Elizabeth. ”Siz ikiniz Akademi’ye gidin. Orada buluşuruz.”
Muhtemelen trident’i almaya gidiyordu.
O gittikten sonra Neo ve Amelia birlikte sahilde yürüdüler.
Sessiz kaldılar.
Neo bir saatlik yürüyüşün ardından durdu.
Ter içinde kalmıştı ve yorgun hissediyordu.
Denizkızı Ülkesi’ndeki tüm olaylar onu çok yormuştu ve ardından Titreme seviyesinde bir Büyü eğitimi almak bardağı taşıran son damla olmuştu.
“Dinlenebilir miyiz…?” Yol kenarındaki bankta otururken sordu.
Amelia ona baktı ve hiçbir şey söylemeden gitti.
“…?”
Akademiye tek başına mı gidiyordu?
“Belki de bana olan öfkesini hafife aldım,” dedi Neo acı bir gülümsemeyle.
Ama yine de, fırsatı olsaydı, o zaman yaptıklarını ve daha fazlasını yapardı.
On beş dakika sonra, ayağa kalkmak üzereyken Amelia geri döndü.
Ona bir kutu içecek uzattı.
“Enerji içeceği,” dedi. “İyi gelir.”
“Bunu getirmek için mi gitti?’
Kıyıya paralel, ıssız bir yoldaydılar.
Amelia içeceği almak için oldukça uzağa gitmiş olmalıydı.
Belki de yüzünde şaşkınlığı belli olmuştu, çünkü Amelia şöyle dedi
“Sana kızgın değilim. Mağarada olanları sevmedim, hepsi bu. Annem için yaptıklarından sonra senden nefret edemem. O kadar aptal değilim.”
Sözleri hoştu.
Ama ona kızgın olmadığını tekrar tekrar söylemesi…
Evet, ona inanmamıştı.
Neo, geceleri ona sırtını dönmemeye karar verdi, yoksa onu bıçaklayabilirdi.
“Taşınmalıyız…”
Neo’nun telefonu aniden çaldı ve sözünü tamamlayamadı.
Telefonu çıkardı.
Numara bilinmeyen bir arayandı.
Normal şartlarda görmezden gelirdi.
Ama Okahama Plajı’na varmadan önce telefonu çekmiyordu.
Arayanın Neo Hargraves’ı tanıyan biri olma ihtimali vardı.
“Ben bakayım,” dedi Amelia’ya ve telefonu açtı.
Arayan konuştu
“Neredesin lan, siktiğimin orospusu? Biliyor musun…”
Neo telefonu kapattı.
“Kimdi? Ailen mi?“ diye sordu Amelia.
“Yanlış numara. Arayan kişiye çok kızgın gibi görünüyor…”
Aynı numara tekrar aradı.
“Numarayı tanımadığından emin misin?” diye sordu Amelia.
“…Bir bakayım.”
Telefonu açtı.
“Alo…”
“Orospu çocuğu, nasıl cüret edersin telefonu kapatırsın? Ölmek mi istiyorsun?”
“Kimsiniz? Sizi tanımıyorum, üzgünüm.”
“…”
Aniden, arayan suskunluğa büründü.
Derin bir nefes aldı ve patladı
“Yine mi bu lanet olası şey? Yemin ederim daha fazla bahane bulmalısın, seni orospu…”
“Yanlış numara.”
Neo telefonu kapattı.
Arama tekrar gelmedi.
Amelia, Neo’ya tuhaf bir ifadeyle baktı.
Arayan o kadar yüksek sesle konuşuyordu ki, hoparlörde olmasa bile duyabiliyordu.
“Dünyada her türden insan var,” diye gülerek söyledi.
Tam çıkmak üzereydiler ki, aniden telefon tekrar çaldı.
Neo telefonu görmezden geldi.
Telefon çalmaya devam etti.
Bir kez…
İki kez…
On kez…
Neo, sinirlenerek telefonu açtı ve arayanı azarladı.
“Neo, seni lanet olası pislik. Önce bana haber vermeden Akademi’ye başvurdun, sonra haftalarca ortadan kayboldun, şimdi de aramalarımı görmezden mi geliyorsun?”
Arayanın boynundaki damarların patladığını hayal edebiliyordu.
“Eğer bu sefer telefonu yüzüme kaparsan, seni öldürürüm.”
“Beni tanıyor musun?”
“…Telefonu yine kırma, telefonu kırma,” arayan kişi Neo’nun duyamayacağı kadar sessizce bir şeyler mırıldandı.
“Of, neredesin Neo?”
Neo hemen cevap vermedi.
Arayan kişi onun adını biliyordu.
Neo’nun arkadaşı mıydı?
Ancak, arayan kişinin adının akıllı telefonda kayıtlı olmaması garipti.
“Akademiye gittiğimi bildiği için, bir şekilde karşılaşacağız,” diye düşündü Neo.
“Ama tehlikeli birine benziyor. Elizabeth ile buluştuktan sonra onunla karşılaşsam daha iyi olur. Bir sorun çıkarsa o beni koruyabilir.”
Neo telefonu kapatmak üzereyken, aniden arayanın tarafından ikinci bir ses duydu.
“Efendim, aramanın yerini tespit ettik.”
…
Amelia’nın gözleri fal taşı gibi açıldı.
Telefonu Neo’nun elinden kaptı.
Kırmadan önce, arayan kişi histerik bir şekilde gülmeye başladı.
“Neo, duydun mu?”
Arayan kişi alçak sesle konuştu.
“Sen öldün.”
—————————————————-
Anka Novel
[Çevirmen: Kül]
[Prova Okuyucu: Kül]
—————————————————-
Yorum
Duygularını ifade et
0 İfade